Kurtuluş Savaşı’nda her cephe gibi Güney Cephesi de Fransızlara ve Ermenilere karşı Kuva-yi milliye örgütlenmesi ile tarihe çok önemli kahramanlık, liderlik, birliktelik, sadakat kavramlarını bırakmıştır.
Bu dönemde Moritanya’dan kalkıp Çukurova’ya gelen Kuva-yi milliye’ye katılan daha sonra değerli gazilerden biri olan Şıhna da bu cephede önemli görevler üstlenmiş ve süreç içerisinde Çukurova Bölgesi’ne yerleşmesinin de temellerini atmıştır.
Birlikte vakit geçirdiği dostlarını incelikle seçmesi, onlara; yurttaşlık, yardımlaşma, kardeşlik, dostluk, paylaşım, bağlılık, iyilik dışında bir öğretisi olmayan bir insan olarak geriye dolu dolu anılar bırakmıştır.
Babam Mustafa Hoca’nın bahsettiği şekliyle Şıhna’nın dünyasını değiştirmesiyle oğlu Abdullah Efendi; modern, Atatürk ilkelerine bağlı bir müftü olarak dostlukları boyunca; sırt sırta, siyasi, ahlaki, felsefi olarak aynı yolda yürüyerek bu kültürle devam etmişlerdir.
Birgün ailenin 4 genç kızı olarak bazılarımız ailemiz dışındaki dünyadan payını almış bazılarımız henüz yola yeni çıkmış bizi nelerin beklediğini bilmeden, Abdullah Efendi’nin amcazadesi Avukat Seydina’yı ziyaret ettiğimiz bir esnada; Seydina birden durdu ve yüzünü hiç görmediğimiz ancak; bıraktığı manevi mirastan sonsuza kadar fayda sağlayacağımız Şıhna’ya ait eski bir yazıyla yazılmış, sonradan modern bir cam çerçeve ile çerçeveletilmiş bir mektubu içerden getirip, okumaya ve tercüme etmeye başladı.
1900’lere ait olduğu tahmin edilen mektupta birçok tavsiyeler vardı; tütünden uzak durmamız, maneviyattan ayrılmamız, dostlarımızı nasıl seçmemiz, yaşadığımız olayları nasıl yorumlamamız gerektiği vs. gibi birçok konuda.
Ancak; sanki bize asıl mesajı vermek istermiş gibi Seydina şu kısmı defaatle okuyup tercüme etti.
“Nasıl ki bir çocuk beslenmek için annesinin memesinden süt emerse; bizlerde maneviyat sahibi kalplerden öylesine besleniriz.”
O zaman için Seydina’nın naif sesinden dinlediğimiz bu mektubu çok idrak edemesek de zaman içerisinde kalplerden beslenmenin ne kadar ince bir nüans olduğunu; kimi neden seçtiğimizi çok ama çok iyi anladık.
Birkaç zaman sonra kişisel gelişimin duayenlerinden değerli insan; Doğan CÜCELOĞLU kurumsal olarak yaptığımız bir projede seminer vermek için geldiğinde insan ilişkileri üzerine saatler süren tatlı sohbeti esnasında; son cümlelerine geldiğinde üst düzey yönetici kademesine eğilip;
“Biri sana selam vermiyor mu? Kızgın, öfkeli, küskün bir hal! Acaba sana bir şeyler söylemeye çalışıyor olabilir mi? Bunu doğru anlamalısın! Bu durumu çözecek olan sensin buradaki adaleti, huzuru sağlayacak olan sensin bu senin görevin” demişti.
Bir an oluşan derin sessizlik ve naif bir gülümseme…
Aslında kalpler rotasını bulur!
Hem de nerede, nasıl yolunuza çıkacağı hiç belli olmaz!
Bir çocuğun annesinden süt emmesi gibi onu besleyen kalpleri de bulur ve anlar…
Son yorumlar