“Ağaçta duran kuş, dalın kırılmasından hiç korkmaz. Onun güvendiği ağaç değil kendi kanatlarıdır.” der ünlü bir düşünür.
Sanıyorum çok cesur sandığımız; girişimciler, yatırımcılar, fenomenler dala değil kanatlarına güvenen insanlar…
Bir süre önce bir çalışmanın içerisinde yer aldığım esnada; heyecanımı ve inancımı kaybetmişken bir anda üst bir düzeyden biri benimle görüşmek istedi.
Kısa bir sohbetten sonra;
‘Senin buradaki durumunu biliyorum ve bunu değiştiremiyorum ancak; çok başarılı olmanı istiyorum ve bu seninle ilgili bir konu değil bunu kendim için istiyorum.’ dediğinde kafamı kaldırdım ve göz göze geldik.
‘Bana hiçbir şey sorma sadece senin başarın belki hayatında hiçbir şeyi değiştirmeyecek ama sana inanan biri olarak benim için bunun önemini anlatamam’ dedi.
‘Sadece mutlu ol ve bu işi çok iyi yap olur mu?’ dedi.
Aslında her ikimizde ne anlatmak istediğimizi çok iyi biliyorduk.
O ana kadar zerre korku duymadığım halde bir anda bana bu kadar güvenen birinin güvenini kaybetme korkusu sarmıştı bile…
“Söz veriyorum bu işi sizin için en iyi şekilde yapacağım!” dedim.
Uzun yıllar farklı alanlarda birçok tecrübeleri olduğu için bulunduğum yere iyi bir pozisyona uygun görülen, yaşını başını almış, son derece öz güveni yüksek, bir dizi karakterinden fırlamış gibi “Asilzade” olduğunu düşünen biriyle ortak bir işbirliği yapmamız istendiğinde oldukça heyecanlanmıştım kim bilir hayatıma ne kadar önemli değerler katacağımı düşlemiştim!
Birkaç zaman görüşmelerimizde bu olumlu düşüncelerim hüsranla sonuçlansa da süreci iyi tamamlayabilmek adına yoğun bir çaba harcadım.
Ta ki bir gün beni çağırdığında yapılmasını istediği konunun mümkün olmadığını bildiği halde duyduğum sözlere kadar.
‘Sizden bir iş yapmanızı istedim görüyorum ki beni dikkate almıyorsunuz.’
‘Kibirli mizacınız, korkusuz tavrınız, çok merak ediyorum neye güveniyorsunuz?’ dedi.
Duyduğum sözler karşısında zerre kadar soğukkanlılığımı kaybetmedim.
Devamında kulağımda çınlayan sesleri o an orada silmiştim bile…
uzun ve sıkıcı cümleleri bittiğinde;
Dosyalar dolusu dökümanları önüne doğru attığımda burada anlattığım her şeyin dayanağı var dedim.
En son duyduğum ‘çık dışarı!’ son söz değilmiş…
Geçen bulunduğum yere bazı ziyaretler yapmak için geldiğinde “Herkese bir merhaba demek isterim” diyen bir sese kafamı kaldırdığımda “Onu yolcu eden kişi tek tek insanlardan bahsediyordu ki sıra benim olduğum alana geldiğinde, beni göstererek ‘Artık o da bizimle’ deme ihtiyacı duydu.
Asilzade;
‘Aaa Hatice tanıyorum hatta bir tek onu tanıyorum!’ dedi.
Şimdi biri daha tarihin tozlu raflarına girdi hem de tek bir kez bile merak edilip açılamayacak;))
Son yorumlar